Ak Parti Baş Danışman'ın Popülizm İsyanı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın genel başkanlık yaptığı Ak Parti'de Başdanışmanı sosyoloji Profesörü  Yasin Aktay'dan  Kur'anı Kerim'de Bakara Suresinde geçen  " Talut ve Calut’ kıssasından hareketle  önemli uyarılar geldi.  "Siyaset ve bilgelik, liderlik ve peygamberlik arasındaki ilişkiye dair bu zaman aralığında yeniden yaşadığımız Talut ve Calut’a dair kıssa bize çok şey söylüyor." diyen Yasin Aktay,Yeni Şafak'taki köşe yazısında "İşte liderliğin en büyük sosyolojik imtihan alanlarından biri de bu. Kurtarıcı liyakatin nesep engeline takılması." yorumu dikkat çekti. "Yöneticilerin bu beklentilerin tuzağına popülizm yoluyla düşmeleri çok sıradan bir siyaset biçimidir." ifadelerini yazan  Aktay isim vermedi ama Ak Parti yönetimini tetikte bekleyen tehlikelere karşı şu şekilde uyardı: "Kitle bilinci, hamasilik ucuz kahramanlığı da çok kışkırtır. Mangalda kül bırakmayan kitleler, elle gelen düğün bayram, ucuz kahramanlıklarla bazen yöneticilerini gereğinden daha radikal davranmaya da tahrik eder, yöneticileri üzerine hamasiliği, bazen faşizan duyguları bir baskıya dönüştürerek yöneticilerine yüklerler. Yöneticilerin bu beklentilerin tuzağına popülizm yoluyla düşmeleri çok sıradan bir siyaset biçimidir. " Aktay,  yazısında "Talut ve Calut’  olayıyla ilgili şu yorumu yapıyor: "Siyaset ve bilgelik, liderlik ve peygamberlik arasındaki ilişkiye dair bu zaman aralığında yeniden yaşadığımız Talut ve Calut’a dair kıssa bize çok şey söylüyor. Bakara süresinde geçen bu olayda dikkat çeken çok nokta var, ama bu bağlam içinde İsrailoğullarının önde gelenlerinin kendi peygamberlerinden birine “bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demeleri sözkonusu. Bu teklifi İsrailoğullarının önde gelenleri bir peygambere iletiyor. İlk dikkat çeken şey, peygamber olduğunu bildikleri kişiye kendilerine lider olmasını istemiyor olmaları. Yani başvurdukları kişi bir peygamber ama siyasi lider olacak vasıflara sahip görülmeyebiliyor. Her bilgeliğin siyasi bir liderlik doğuramayabileceği gibi her peygamberlik de, üstelik peygamberliği tanınsa da bir siyasi otorite doğurması sosyolojik bir zorunluluk değil. Ancak peygamber belli ki Hz. Musa’dan sonraki dönemlerde ulaştıkları gücü kaybeden ve tekrar dönemin siyasi güçleri karşısında türlü zulümlere maruz kalmaya başlamış olan İsrailoğulları artık buna dur demek için savaşa hazır olduklarını ve tek eksiklerinin etrafında toplanacakları, kendilerini yönetecek bir kral, bir siyasi lider olduğunu düşünmeye başlamışlardır. Ancak başvurdukları peygamber onları çok iyi tanıyor ve çok arzuladıkları savaşa, o savaşın gerektirdiği fedakarlıklara hazır olmayabileceklerini görüyor ve bu endişesini açıkça söylüyor: “Ya üzerinize savaş farz kılındığında, savaşmayacak olursanız?” Kitle bilinci, hamasilik ucuz kahramanlığı da çok kışkırtır. Mangalda kül bırakmayan kitleler, elle gelen düğün bayram, ucuz kahramanlıklarla bazen yöneticilerini gereğinden daha radikal davranmaya da tahrik eder, yöneticileri üzerine hamasiliği, bazen faşizan duyguları bir baskıya dönüştürerek yöneticilerine yüklerler. Yöneticilerin bu beklentilerin tuzağına popülizm yoluyla düşmeleri çok sıradan bir siyaset biçimidir. Savaş isteyen İsrailoğullarının savaş emri gerçekten vaki olduğunda ne yapacakları bilinmez, henüz sınanmamışlar. Daha inandırıcı olmak ve yöneticileri üzerinde bir baskı oluşturmak için “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım?” diye durumlarını iyice dramatize eder, savaşı iyice kışkırtırlar. “Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.” (Bakara Suresi, 246). Vaki olmuş savaşı en çok eleştirenlerin çoğu kez savaşa en çok tahrik edenler arasından çıkması tipik bir durumdur. Bazı rivayetlerde sayıları seksen bini bulan o günün İsrailoğullarının savaşa ilk anda razı olan, savaş emri geldiğinde hemen geri dönmeyen “pek azı”nın beşte bire tekabül ettiğini söylerler. Peygamberleri kendilerine Allah’ın Talut’u lider olarak tayin ettiğini söylediğinde ilk tepkileri “Talut da kim oluyormuş?” şeklinde oluyor. Beğenmiyorlar onu. Çünkü kendi mensup oldukları ve bundan dolayı kendilerini seçkin saydıkları 12 kabilenin hiçbirine mensubiyeti yok. Asil değil, hatta aşağılanan bir kasta, bir sosyal tabakaya ait biri. Kendilerini ondan üstün görüyorlar. Oysa kendileri istemiş Allah da yollamış, buna rağmen kendi kabilelerinden birine mensup değil diye reddediyorlar. İşte liderliğin en büyük sosyolojik imtihan alanlarından biri de bu. Kurtarıcı liyakatin nesep engeline takılması. Şimdi biz de bu köşenin sınırına takılıyoruz."

Bakmadan Geçme