Hatimoğulları: Devletin gittiği yere siyaset neden gitmesin?
DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları, partisinin haftalık grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalar yaptı.
Hatimoğulları'nın açıklamalarından satır başları şöyle:
'Geçtiğimiz perşembe günü Kocaeli Dilovası'nda çıkan yangında 6 yurttaşımız hayatını kaybetti. Ailelerine başsağlığı dileklerimi iletiyorum ve yaralılara acil şifalar diliyorum. Milletvekillerimiz, İstanbul ve Kocaeli meclisimiz, yitirdiğimiz kadın emekçilerin cenazelerine katıldılar. Yanan tesise de gittiler. Bu çok acı bir olay ve bunu bize iş kazası diye anlatıyorlar. Bu yangın, kahrolası sistemin acımasızca çocukların, kadınların, bir türlü emekli edilmeyen yaşlıların emeğinin nasıl sömürüldüğünü, can güvenliklerinin nasıl hiçe sayıldığını gösteriyor. Ya bu kapitalist sistemin dişlileri arasında ezilmeye devam edeceğiz ya da örgütlenecek, emeğin hakkını arayacak; adil ve eşit bir düzeni hep beraber inşa edeceğiz. Bizler ikinci yolu seçiyoruz. Mücadele etmeyi seçiyoruz.
AB Komisyonu'nun raporu yayınlandı. her alanda bir geriye gidiş var. Rapor diyor ki yargıda kriz, demokrasi de çöküş, temel haklarda alarm var. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi güçler ayrılığını yok etti. Bunlar AB'nin tespitleri. Dışişleri bu rapora 'önyargılı' dedi. Yapılması gereken hakikatle yüzleşmek. Raporun adı sadece Türkiye raporu, ilerleme raporu değil. Mesaj açıktır; ilerleme yok. Bırakın yerinde saymayı, gerileme var.
AİHM kararları uygulanmıyor. Demirtaş, Yüksekdağ ve bütün Kobani kumpas davası tutukluları ve Osman Kavala, Can Atalay Gezi direnişi tutukluları bir saniye bile içeride kalmamalı. Adalet Bakanı 'Bazı davalar siyasallaştırılıyor' diyor. Sizin iktidarınız değil mi bu davaları siyasallaştıran? Selahattinler, Figenler, Canları AİHM'in kararına rağmen içeride tutarak siyasal kararlar alan sizler değil misiniz? Yargıyı da bu davaları da siyasallaştıran sizsiniz. Türkiye'nin itibarını zedelemeye devam ediyorsunuz, bir an önce bundan vazgeçin. AİHM ve AYM kararları uygulansın. Bütün arkadaşlarımız derhal serbest bırakılsın.
Bugün Sayın İmamoğlu ve seçilmiş kimi belediye başkanları ve arkadaşlarının hakkındaki iddianamenin çıkmasını bekliyoruz. Bu dava da yargının siyasallaştığının büyük bir göstergesidir. Buradan bir kez daha diyoruz ki Ekrem İmamoğlu ve seçilmişler derhal serbest bırakılmalıdır.
Geçen hafta 13. Ağır Ceza Mahkemesi, AYM'nin Tayfun Kahraman hakkındaki yeniden yargılama talebini reddetti. Bu talebi reddederken AYM'yi 'yetki gasbı' ile suçladı. Bu düpedüz bir akıl tutulması. Türkiye'yi komple bir ceza evine dönüştürdüler. S ve Y tipi yani kuyu tipi, tabut tipi hapishaneleri hala inşa etmeye devam ediyorlar ve orası mahpuslar için işkencehaneye dönüşmüş durumda. Mahpusların yaşam, sağlık, iletişim ve insan onuruna yakışır koşullarda tutulma haklarına sistematik bir biçimde ihlal var. İnfazı yakılanlar 30 sene yattığı halde infaz yakmaya devam ediyorlar. Açlık grevleri de var. Bütün bunlar görmezden geliniyor. Hükümet AB raporunu da görmezden gelmemeli. Türkiye'nin bu raporu ters yüz etmesi için tarihi bir fırsat var; iç barış sürecini başlatmak, demokrasiyi güçlendirmek ve hukuku ayağa kaldırmak. Bütün bunları yapabilmek için daha fazla cesaret, demokrasiyi sahiplenme, barışı ve demokrasiyi ve barışı bir bütün olarak görerek mücadele etme, harekete geçme zamanı. Bunu hep beraber yapabiliriz.
Barışa giden yolda demokratik siyasete çok önemli görevler düşünüyor. Meclis'e, iktidara ve muhalefete önemli görevler düştüğünü her fırsatta söylüyoruz. Barışı örgütleyecek olan demokratik siyaset alanıdır. Bir yılı aşkındır devam eden süreç, ikinci aşamaya geçmiş durumdadır. İkinci aşama demokratik siyasetin zamanıdır. Bu aşama geçilecek en önemli kapının eşiğidir. 'Barış tohumu bu toprağa düştü, tohumu toprağa döktükten sonra artık biter' deyip çekip gidemeyiz. Barışın filizi kırılgandır. Bu filizin güçlü bir ağaca dönüşmesi için gereken emek, özveri ve kararlılığı daha fazla göstermeliyiz.
Muhalefet barıştan yana, maalesef barıştan yana olmayanlar var. Tarihi fırsatın önüne set çekenler var. İktidar içinde iktidar adına açıktan barış karşıtlığı yapan manşetler görebiliyoruz. Bu manşetler barış adına büyük bir utançtır. Barışa karşı çıkmak gelecek nesillere karşı işlenmiş tarihi bir suçtur. Barış ve Kürt sorununun çözümü kimi siyasi partilerin seçim hesaplarına kurban edilemez.
Sayın Öcalan'ın barış için verdiği mücadele, açtığı yollar çok eskiye dayanır. Sayın Öcalan'a karşı toplumda çok farklı duygular var, bunu anlıyoruz, farkındayız. Ama toplum olarak şunu görüyoruz, barış için ısrarla verilen bir mücadele var. Barış bir taktik değil, geçici bir manevra değil, stratejik bir tercihtir. Sayın Öcalan yaklaşık 30 yıl önce yayınlanan röportajında bile halis muhlis Anadolu çocuğuyum diyor.
1 Ekim 2024'te başlayan süreçte sayın Öcalan'ın kararlılığı çok kritik. İlk günden beri pozitif dil kullandı, tarihi konulara takılmadı, daima sağduyuyla hareket etti. Sayın Cumhurbaşkanı ne dedi, 'Şu anda İmralı bu konuyla ilgili her türlü desteği verdi, veriyor.' Önemli bir tespit. Sayın Bahçeli ne söyledi? 'Meclis'te kurulan komisyonda seçilecek milletvekillerinin İmralı'ya giderek ilk ağızdan mesajları alması süreci güçlendirecekti.' Son derece önemli bir vurgu.
Devletin gittiği yere siyaset neden gitmesin? Siyaset kurumu böylesi tarihi bir meselede neden en aktif şekilde görev almasın ki? Sayın Öcalan gibi bir aktörü atlamak mı, yoksa sürece daha fazla dahil etmek mi? Yanıt belli. Komisyonun Sayın Öcalan'ı dinlemesi süreci hızlandıracak ve topluma bir güven verecektir. Önyargılarla yol alınamıyor. Komisyon gecikmeksizin İmralı'ya gitmeli, adada bu görüşmeyi gerçekleştirmelidir.
2026 bütçesi yurttaşları ve emekçileri vergilerle soymaya devam edecek peki bu bütçe topladığı vergileri kimlere harcıyor? Asla asgari ücretlilere harcamıyor. İşçi emekçilere karşılamıyor. Asgari ücreti ta 12 ay önce aldığı zam ve enflasyon karşısında eridi. Milyonlarca yurttaşımız asgari ücretle geçimini sağlamaya çalışıyor. Yılbaşından bu yana asgari ücret 6 bin 328 lira eridi, uçtu gitti. İktidarın hedeflenen enflasyon rakamlarına bizler hiç güvenmedik, güvenilmeyeceğini de MB'nın açıklaması ile bir kez daha gördük. DEM Parti olarak asgari ücretin hedef enflasyon oranında artırılmasını asla kabul etmiyoruz. Bu emekçilerin maaşına enflasyon aracılığıyla el koymak demektir. Asgari ücret, yoksulluk sınırının en az yarısı kadar yani bugün itibariyle en az 46 bin lira olmalı. Başlangıç ücreti olan asgari ücret ortalama ücret olmaktan çıkarılmalı. Yıl içinde yoksulluk sınırının en az yarısı olacak şekilde de güncellenmelidir. Bu bir sefalet ücretidir.