Türkiye'nin ekonomik geleceğini ve aile yapısını tehdit eden en büyük yapısal sorunlardan biri, yıllardır göz ardı edilen mesleki eğitimdeki çöküş ve usta-çırak ilişkisinin kopuşudur. Bu hayati mesele, geçtiğimiz günlerde Dünya Esnaf ve Sanatkârlar Derneği bünyesindeki Ahi Enstitüsü tarafından, İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü desteğiyle yürütülen "Anadolu’nun Ahisiyiz, Türkiye’nin Ailesiyiz" projesinin ikinci çevrim içi toplantısında tüm çıplaklığıyla masaya yatırıldı.
Toplantıya katılan federasyon başkanları ve uzmanlar, durumun vahametini ortaya koyarken, acil reform yapılmazsa, en stratejik sektörlerde dahi "vida sıkacak kalifiye eleman bulunamayacağı" uyarısında bulundular.
12 YILLIK ZORUNLU EĞİTİMİN YIKICI ETKİSİ
Toplantının moderatörlüğünü üstlenen, gazeteci-yazar Fehmi Çalmuk, mesleki eğitimin bugünkü krizinin temelini attığı dönemi hatırlattı. Çalmuk, 28 Şubat döneminde getirilen 12 yıllık zorunlu eğitim sistemini eleştirirken, o günlerdeki uyarısını yineledi: "O mesleki eğitim konusunda kökten bir budama yapılıyor ve esnaf ve sanatkarların Türk sanayisinin köküne ki bir suyu koyuluyor." Gelinen noktada ise artık "ustalara hasret duruma geldik" tespiti yapıldı.
Ne yazık ki, toplumsal algı bu meslekleri cezalandırıcı bir yöntem olarak görmeye başladı. Ailelerin, çocuklarını çırak olarak göndermekten kaçınmasını özetleyen ifade şuydu: "Eğer okumazsan seni çırak veririm."
EKONOMİK ÇELİŞKİ: PARA VAR, İŞÇİ YOK
Sahadan gelen veriler, yaşanan ekonomik çelişkiyi gözler önüne serdi. Türkiye Madeni Eşya Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Hayrettin Yıldırım, kalifiye eleman sıkıntısının ulaştığı boyutu rakamlarla ortaya koydu: "Bir kaynakçı 60.000 L maaş alıyor. Evet 60.000 liraya bulamıyoruz."
Bu eleman kıtlığının temel sebebinin 12 yıllık temel eğitim olduğunu belirten Yıldırım, mesleki yeterlilik yönetmeliği taleplerine karşı bürokratik mekanizmalardan gelen şok edici bir tepkiyi de dile getirdi: "Şimdi sizin dediğinizi yaparsak biz onlardan oy alamayız." Bu durum, mesleki eğitimin ve ülke kalkınmasının, siyasi kaygılara nasıl feda edildiğinin acı bir itirafıdır.
"ARA ELEMAN" DEĞİL, "ARANAN ELEMAN"
Türkiye Elektrik Elektronik ve Benzerleri Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Yusuf Aslantürk ise, mesleki erbabına yönelik kullanılan dile ve mevzuat engellerine isyan etti. Aslantürk, teknisyenlerin "ara eleman değildir. Ara anan elemandır" şeklinde doğru terminolojiyle anılması gerektiğini vurguladı.
Ancak en büyük kriz, hukuki alanda yaşanıyor. Mezunlar yetki verilmemesine rağmen hukuki olarak sorumlu tutuluyor. Aslantürk, bu durumu "Yaptığın işten ömür billah sorumlusun. Ben o zaman niye bu mesleği icra edeyim?" sözleriyle özetledi. Mevzuat engellerinin sonucu ise trajik: "Mezun olan çocukların %50'si ya özel şirketlerde, güvenlik şirketlerinde çalışıyor ya kahvelerde garsonluk yapıyor."
SİSTEM TIKANDI: YAŞLI USTA TECRÜBESİ ŞART
Milli Eğitim bürokrasisinden gelen Müteşebbis Gelişim Vakfı (MESVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Konaklı, sistemsel hataları derinlemesine analiz etti. Konaklı, özellikle "4 + 4 + 4 sistemi tıkadı" tespitini yaparak, bu sistemin çocukları lise 1'de iki sene üst üste kalana kadar akademik eğitime zorlayıp sonrasında mesleğe veya kahveye yönlendirdiğini belirtti.
Konaklı, mesleki eğitimin temel felsefesini hatırlattı: "İş bilene yaptırılır diplomaya yaptırılmaz." Ancak uygulamada bunun tam tersi yaşanıyor. Konaklı, maliye politikalarını eleştirirken de, kırsal kesim tabiriyle, "kör atın kör tarafından çalan bir maliye var" diyerek esnaf üzerindeki vergi yükünü ve adaletsiz uygulamaları hedef aldı.
AHİLİK RUHU VE FEDERASYONLARIN ÇIĞLIĞI
Türkiye Ağaç İşleri Federasyonu Genel Başkanı Hüseyin Taklacı, gençlerin mesleklere yönlendirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini savundu. Taklacı'nın en önemli önerisi, Ahilik geleneğinin yaşatılması adına, "Eğitici ustalarımızın 65 yaşından sonra eğitici ustalarımızın kesinlikle okullarımızda ders vermesi gerekiyor" oldu. Çünkü hiçbir okul öğretmeni, ustanın tecrübesini veremez.
Taklacı, esnaf ve sanatkârın sesini duyuramamasını eleştirirken, 6 Şubat depremlerinin hafızalara kazınan çaresizlik cümlesini hatırlattı: "Sesimizi duyan var mı esnaf sanatkarın?"
Toplantının Onursal Başkanı Erol Korkut ise durumu özetleyen şu tespiti yaptı: "Üniversitede okuyan çocuklar iş bulamıyorlar ama esnaf ve sanatkar da yanında çalıştıracak çırak bulamıyorlar."
Bu zümrenin ortak çağrısı açık ve nettir: Türkiye'nin mesleki eğitimi, bir siyasi malzeme değil, bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınmalıdır. Hazırlanacak stratejik raporlar ve video özetleri hükümete sunulacak; ancak ülkenin geleceği için asıl eylem, bürokratik engellerin kaldırılması ve mesleğe değer veren bir kültürün yeniden inşasıyla başlayacaktır.
Türkiye'nin ekonomik geleceğini ve aile yapısını tehdit eden en büyük yapısal sorunlardan biri, yıllardır göz ardı edilen mesleki eğitimdeki çöküş ve usta-çırak ilişkisinin kopuşudur. Bu hayati mesele, geçtiğimiz günlerde Dünya Esnaf ve Sanatkârlar Derneği bünyesindeki Ahi Enstitüsü tarafından, İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü desteğiyle yürütülen "Anadolu’nun Ahisiyiz, Türkiye’nin Ailesiyiz" projesinin ikinci çevrim içi toplantısında tüm çıplaklığıyla masaya yatırıldı.
Toplantıya katılan federasyon başkanları ve uzmanlar, durumun vahametini ortaya koyarken, acil reform yapılmazsa, en stratejik sektörlerde dahi "vida sıkacak kalifiye eleman bulunamayacağı" uyarısında bulundular.
12 YILLIK ZORUNLU EĞİTİMİN YIKICI ETKİSİ
Toplantının moderatörlüğünü üstlenen, gazeteci-yazar Fehmi Çalmuk, mesleki eğitimin bugünkü krizinin temelini attığı dönemi hatırlattı. Çalmuk, 28 Şubat döneminde getirilen 12 yıllık zorunlu eğitim sistemini eleştirirken, o günlerdeki uyarısını yineledi: "O mesleki eğitim konusunda kökten bir budama yapılıyor ve esnaf ve sanatkarların Türk sanayisinin köküne ki bir suyu koyuluyor." Gelinen noktada ise artık "ustalara hasret duruma geldik" tespiti yapıldı.
Ne yazık ki, toplumsal algı bu meslekleri cezalandırıcı bir yöntem olarak görmeye başladı. Ailelerin, çocuklarını çırak olarak göndermekten kaçınmasını özetleyen ifade şuydu: "Eğer okumazsan seni çırak veririm."
EKONOMİK ÇELİŞKİ: PARA VAR, İŞÇİ YOK
Sahadan gelen veriler, yaşanan ekonomik çelişkiyi gözler önüne serdi. Türkiye Madeni Eşya Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Hayrettin Yıldırım, kalifiye eleman sıkıntısının ulaştığı boyutu rakamlarla ortaya koydu: "Bir kaynakçı 60.000 L maaş alıyor. Evet 60.000 liraya bulamıyoruz."
Bu eleman kıtlığının temel sebebinin 12 yıllık temel eğitim olduğunu belirten Yıldırım, mesleki yeterlilik yönetmeliği taleplerine karşı bürokratik mekanizmalardan gelen şok edici bir tepkiyi de dile getirdi: "Şimdi sizin dediğinizi yaparsak biz onlardan oy alamayız." Bu durum, mesleki eğitimin ve ülke kalkınmasının, siyasi kaygılara nasıl feda edildiğinin acı bir itirafıdır.
"ARA ELEMAN" DEĞİL, "ARANAN ELEMAN"
Türkiye Elektrik Elektronik ve Benzerleri Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Yusuf Aslantürk ise, mesleki erbabına yönelik kullanılan dile ve mevzuat engellerine isyan etti. Aslantürk, teknisyenlerin "ara eleman değildir. Ara anan elemandır" şeklinde doğru terminolojiyle anılması gerektiğini vurguladı.
Ancak en büyük kriz, hukuki alanda yaşanıyor. Mezunlar yetki verilmemesine rağmen hukuki olarak sorumlu tutuluyor. Aslantürk, bu durumu "Yaptığın işten ömür billah sorumlusun. Ben o zaman niye bu mesleği icra edeyim?" sözleriyle özetledi. Mevzuat engellerinin sonucu ise trajik: "Mezun olan çocukların %50'si ya özel şirketlerde, güvenlik şirketlerinde çalışıyor ya kahvelerde garsonluk yapıyor."
SİSTEM TIKANDI: YAŞLI USTA TECRÜBESİ ŞART
Milli Eğitim bürokrasisinden gelen Müteşebbis Gelişim Vakfı (MESVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Konaklı, sistemsel hataları derinlemesine analiz etti. Konaklı, özellikle "4 + 4 + 4 sistemi tıkadı" tespitini yaparak, bu sistemin çocukları lise 1'de iki sene üst üste kalana kadar akademik eğitime zorlayıp sonrasında mesleğe veya kahveye yönlendirdiğini belirtti.
Konaklı, mesleki eğitimin temel felsefesini hatırlattı: "İş bilene yaptırılır diplomaya yaptırılmaz." Ancak uygulamada bunun tam tersi yaşanıyor. Konaklı, maliye politikalarını eleştirirken de, kırsal kesim tabiriyle, "kör atın kör tarafından çalan bir maliye var" diyerek esnaf üzerindeki vergi yükünü ve adaletsiz uygulamaları hedef aldı.
AHİLİK RUHU VE FEDERASYONLARIN ÇIĞLIĞI
Türkiye Ağaç İşleri Federasyonu Genel Başkanı Hüseyin Taklacı, gençlerin mesleklere yönlendirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini savundu. Taklacı'nın en önemli önerisi, Ahilik geleneğinin yaşatılması adına, "Eğitici ustalarımızın 65 yaşından sonra eğitici ustalarımızın kesinlikle okullarımızda ders vermesi gerekiyor" oldu. Çünkü hiçbir okul öğretmeni, ustanın tecrübesini veremez.
Taklacı, esnaf ve sanatkârın sesini duyuramamasını eleştirirken, 6 Şubat depremlerinin hafızalara kazınan çaresizlik cümlesini hatırlattı: "Sesimizi duyan var mı esnaf sanatkarın?"
Toplantının Onursal Başkanı Erol Korkut ise durumu özetleyen şu tespiti yaptı: "Üniversitede okuyan çocuklar iş bulamıyorlar ama esnaf ve sanatkar da yanında çalıştıracak çırak bulamıyorlar."
Bu zümrenin ortak çağrısı açık ve nettir: Türkiye'nin mesleki eğitimi, bir siyasi malzeme değil, bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınmalıdır. Hazırlanacak stratejik raporlar ve video özetleri hükümete sunulacak; ancak ülkenin geleceği için asıl eylem, bürokratik engellerin kaldırılması ve mesleğe değer veren bir kültürün yeniden inşasıyla başlayacaktır.
Eskilerden kalma, dilden dile dolaşan o nakaratı hatırlarsınız: “Kızım seni Ömer’e vereyim mi? İstemem babacığım, istemem, onun adı Ömer, her gün beni döver.” Bu sözler, bugünlerde başka bir bağlamda, bambaşka bir endişenin tercümanı oldu: "Evladım, seni ustanın yanına vereyim mi?" Cevap yine aynı, belki de daha keskin: "İstemem babacığım, istemem."
Ne acıdır ki, toplumsal hafızamızda bir esnafın yanında, bir ustanın yanında çalışmak neredeyse rencide edici, toplumsal statü bakımından küçük düşürücü bir eylem olarak kodlanmış durumda. 28 Şubat'ın getirdiği kültürel savrulmadan bu yana, "Çalışmazsan seni ustanın yanına veririm" tehdidi, tembel çocukları korkutmak için kullanılan bir "gulyabani"ye dönüştü.
Oysa gerçekler ne kadar farklı! Üniversiteyi bitirmiş, mühendislik bile okumuş, dirsek çürütmüş, gecelerce uykusuz kalmış yüz binlerce genç, infaz memuru veya mahkeme katibi olabilmek için KPSS denilen o "Sırat Köprüsü"nden geçmek için günlerce kuyrukta bekliyor. Tüm bu çabanın karşılığı ise çoğunlukla asgari ücretin biraz üstü...
Halbuki elin anahtar tutabilse, tornavida kullanabilse, zekanı kullanarak tamir ve onarım yapabilse, velhasıl kelam iyi bir usta olabilse... Bugün usta maaşları en az 60 bin liradan başlıyor. Çeşitli sanayi sitelerinde bu rakamın 150 bin, hatta 200 bin liraya çıktığı konuşuluyor. Bir federasyon başkanının ifadesiyle, eleman bulamayan birçok usta, tamir edilecek otomobilin altına bizzat kendisi girmek zorunda kalıyor. E doğal olarak bu durumun faturası da dönüp dolaşıp müşteriye çıkıyor.
"Sanayi gün geçtikçe pahalı," diye şikayet ediyoruz. Peki, sanayide çalışacak, atölyede alın teri dökecek, bu zanaatı öğrenecek insan bıraktık mı?
Şimdi tekrar soralım, bu kez vicdanımızla: "Evladım, seni ustanın yanına vereyim mi?"
Mesleki Eğitimi Tartıştık
Türkiye'nin ekonomik geleceğini ve aile yapısını tehdit eden en büyük yapısal sorunlardan biri, yıllardır göz ardı edilen mesleki eğitimdeki çöküş ve usta-çırak ilişkisinin kopuşudur. Bu hayati mesele, geçtiğimiz günlerde başkanlığını yürüttüğüm Dünya Esnaf ve Sanatkârlar Derneği bünyesindeki Ahi Enstitüsü tarafından, İçişleri Bakanlığı Sivil Toplum İlişkiler Genel Müdürlüğü desteğiyle yürütülen "Anadolu’nun Ahisiyiz, Türkiye’nin Ailesiyiz" projesinin ikinci çevrim içi toplantısında tüm çıplaklığıyla masaya yatırıldı. Toplantıya katılan federasyon başkanları ve uzmanlar, durumun vahametini ortaya koyarken, acil reform yapılmazsa, en stratejik sektörlerde dahi "vida sıkacak kalifiye eleman bulunamayacağı" uyarısında bulundular.
Tüm Başkanlarıma teşekkür ederim. Onlarla iftihar ettim. Var olsunlar…
Mesleki Eğitim'e Kibrit Suyu
Toplantının moderatörlüğünü ben üstlendim. Türk Eğitim sistemine ve dolayısıyla mesleki eğitime atılan tarihi ve maliyeti ağır olan kazığın bugün krize neden olduğunu bunun 28 Şubat döneminde temelinin atıldığını anlattım.
28 Şubat döneminde getirilen 12 yıllık zorunlu eğitim sistemini eleştirirken, o günlerdeki uyarımı yineledim.
"O mesleki eğitim konusunda kökten bir budama yapılıyor ve esnaf ve sanatkarların Türk sanayisinin köküne ki bir suyu koyuluyor." Gelinen noktada ise artık "ustalara hasret duruma geldik. Ne yazık ki, toplumsal algı bu meslekleri cezalandırıcı bir yöntem olarak görmeye başladı. Ailelerin, çocuklarını çırak olarak göndermekten kaçınmasını özetleyen ifadem şuydu: "Eğer okumazsan seni çırak veririm."
Parayla Çalışan Bulamamak
Sahadan gelen veriler, yaşanan ekonomik çelişkiyi gözler önüne serdi. Türkiye Madeni Eşya Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Hayrettin Yıldırım, kalifiye eleman sıkıntısının ulaştığı boyutu rakamlarla ortaya koydu: "Bir kaynakçı 60.000 L maaş alıyor. Evet 60.000 liraya bulamıyoruz." Bu eleman kıtlığının temel sebebinin 12 yıllık temel eğitim olduğunu belirten Yıldırım, mesleki yeterlilik yönetmeliği taleplerine karşı bürokratik mekanizmalardan gelen şok edici bir tepkiyi de dile getirdi: "Şimdi sizin dediğinizi yaparsak biz onlardan oy alamayız." Bu durum, mesleki eğitimin ve ülke kalkınmasının, siyasi kaygılara nasıl feda edildiğinin acı bir itirafıdır.
Kafalara Çivi Gibi Çaktı: Ara Eleman Değil Aranan Elemanız
Türkiye Elektrik Elektronik ve Benzerleri Teknisyenleri Esnaf ve Sanatkârları Federasyonu Genel Başkanı Yusuf Aslantürk ise, mesleki erbabına yönelik kullanılan dile ve mevzuat engellerine isyan etti. Aslantürk, teknisyenlerin "ara eleman değildir. Ara anan elemandır" şeklinde doğru terminolojiyle anılması gerektiğini vurguladı. Ancak en büyük kriz, hukuki alanda yaşanıyor. Mezunlar yetki verilmemesine rağmen hukuki olarak sorumlu tutuluyor. Aslantürk, bu durumu "Yaptığın işten ömür billah sorumlusun. Ben o zaman niye bu mesleği icra edeyim?" sözleriyle özetledi. Mevzuat engellerinin sonucu ise trajik: “Mezun olan çocukların %50'si ya özel şirketlerde, güvenlik şirketlerinde çalışıyor ya kahvelerde garsonluk yapıyor.”
Sistem Tıkandı
Yıllarca Milli Eğitim'de genel müdürlük yapan Müteşebbis Gelişim Vakfı (MESVAK) Yönetim Kurulu Başkanı Nurettin Konaklı, sistemsel hataları derinlemesine analiz etti. Konaklı, özellikle "4 + 4 + 4 sistemi tıkadı" tespitini yaparak, bu sistemin çocukları lise 1'de iki sene üst üste kalana kadar akademik eğitime zorlayıp sonrasında mesleğe veya kahveye yönlendirdiğini belirtti. Konaklı, mesleki eğitimin temel felsefesini hatırlattı: "İş bilene yaptırılır diplomaya yaptırılmaz." Ancak uygulamada bunun tam tersi yaşanıyor. Konaklı, maliye politikalarını eleştirirken de, kırsal kesim tabiriyle, "kör atın kör tarafından çalan bir maliye var" diyerek esnaf üzerindeki vergi yükünü ve adaletsiz uygulamaları hedef aldı.
Ahilik Ruhu, Hüseyin Taklacı'nın Tarihi Çığlığı
Türkiye Ağaç İşleri Federasyonu Genel Başkanı Hüseyin Taklacı, gençlerin mesleklere yönlendirilmesi için somut adımlar atılması gerektiğini savundu. Taklacı'nın en önemli önerisi, Ahilik geleneğinin yaşatılması adına, "Eğitici ustalarımızın 65 yaşından sonra eğitici ustalarımızın kesinlikle okullarımızda ders vermesi gerekiyor" oldu. Çünkü hiçbir okul öğretmeni, ustanın tecrübesini veremez. Taklacı, esnaf ve sanatkârın sesini duyuramamasını eleştirirken, 6 Şubat depremlerinin hafızalara kazınan çaresizlik cümlesini hatırlattı: "Sesimizi duyan var mı esnaf sanatkarın?"
TESK eski Başkanvekili Dünya Esnaf ve Sanatkarlar Derneğimizin Onursal Başkanı Erol Korkut ise durumu özetleyen şu tespiti yaptı:
"Üniversitede okuyan çocuklar iş bulamıyorlar ama esnaf ve sanatkar da yanında çalıştıracak çırak bulamıyorlar."
Federasyon Başkanlarının ortak çağrısı açık ve nettir:
Türkiye'nin mesleki eğitimi, bir siyasi malzeme değil, bir milli güvenlik meselesi olarak ele alınmalıdır. Hazırlanacak stratejik raporlar ve video özetleri hükümete sunulacak; ancak ülkenin geleceği için asıl eylem, bürokratik engellerin kaldırılması ve mesleğe değer veren bir kültürün yeniden inşasıyla başlayacaktır.